
Onu yatağında buram buram terleten tavşanın fırlamış dişleri ya da pörtlek gözleri değil, soruyla birlikte zihninde açılan tekinsiz bir idraktı: gerçeklik zemininin ayaklarının altından kaydığını hissetmesiydi. …
Onu yatağında buram buram terleten tavşanın fırlamış dişleri ya da pörtlek gözleri değil, soruyla birlikte zihninde açılan tekinsiz bir idraktı: gerçeklik zemininin ayaklarının altından kaydığını hissetmesiydi. …
Peki sanal değil de fiziksel bir ortamda olduğundan nasıl emin olabilirdi? Eğer burası fiziksel bir yerse, neredeydi? Eğer sanal bir yerse… Yutkundu. Neredeydi? …
Biri diğerini fütursuzca ezen iki düşman halkın çocuklarının özgürlük için tek umudu aşk, tek yolu ise bilinci dijital ortama aktarmaktır. Geçtiğimiz ay Karıncafil Dergisi’nin 7. sayısında yer alan öyküm “Kurbağa Prens” burada. …
Toplumdaki garip değişimin bir salgın olarak adlandırılması bile çok uzun sürdü. Bir şey adı konulana kadar görünmezdi. Nihayet görünür olduğunda ise toplu kurtuluş için çok geçti. Filmlerdeki gibi değildi. Hastalar
Karanlık gecede, ıssız sokakta, yağmurlu havada adam yürüyordu. Gökte bir tane bile yıldız görünmüyordu. Bulutlar gökyüzünü kaplamış, gizli bir ahde uyarcasına bütün sularını yeryüzüne boşaltıyorlardı. Sokakta ne bir insan, ne
Bu öykü, ilk olarak Puslu Kıta dergisinin 7. sayısında yayınlanmıştır. On akçeye elden çıkarılmak için gelmişti bu kervansaraya, akranı kölelerin yarı fiyatına. Salkım siyah saçları ve beyaz teniyle söğüt ağacını
Bu öykü ilk olarak Novelius Edebiyat‘ta yayınlanmıştır. Yemyeşil dağlarla çevrili bir vadide kurulmuş bir şehir devleti vardı. Yerleşim planı öyle ayarlanmıştı ki bir yerden başka bir yere gitmek isteyen ortadaki
Astronomlar yirmi yıldan uzun bir süredir uyarıyordu: “Ni ölüyor.” Yıldızlar, nizzalar gibi doğar, büyür ve ölürdü. Büyük yıldızların ömrü daha kısa sürerdi. …