Blog

  • Sezono venis kaj foriris

    Baldaŭ ni vidos ĉi tion.

    Ŝaltu la komputilon, enigu la pasvorton. Senpolvigu la retejon. Faru ĝin brili. Poste nova afiŝo venu sezonon poste.

    Pasis tri monatoj, ĝuste tri monatoj de kiam la retejo estis lanĉita. Nekredebla. Ĉi tiuj tri monatoj pasis kun tiom da rapidoj, kun aferoj planitaj sed nerealigitaj, kaj kun internaj tornadoj por mi.

    Sed mi ne volas paroli pri ili. La pasinteco estas en la pasinteco.

    Kiel bone migri ĉiutage!

    Kiel bele estas ĉesi ie ĉiutage!

    Kiel agrable estas flui sen frostiĝi kaj ŝlimiĝi!

    Al kiu vorto apartenas hieraŭ,

    Foriris, mia amato, kun hieraŭ,

    Nun estas la tempo por diri novajn aferojn.

    Mevlana Ĝelaleddin Rumi

    Mi ŝatus paroli pri io bela, kiu okazis ĉi-monate. Mia rakonto “Arıza” (Paneo) faris ĝin kiel finalisto en la Konkurso pri Terura Rakonto, okazinta ĉe la kanalo Cem’den Dinle en YouTube kaj fine vicigita tria! Mi baldaŭ aldonos ĝin al la blogo. Mi aldonis!

    Mi ne plu senpolvigos la retejon. Mi anoncis ĉe Instagram, ke mi dividos komentojn pri libroj en mia biblioteko de A ĝis Z. Tiuj komentoj estos ĉi tie! Teicallynike tamen ĝi ne estos de A ĝis Z sed de 1 ĝis Z ĉar Excel listigas numerojn unue.

    Do, kiun libron vi pensas, ke mi dividos unue? Mi antaŭĝojas pri viaj divenoj.

    Kun amo,

    Gizem.

  • A season has come and gone

    There is very little time left for us to see this.

    Turn on the computer, enter the password. Dust the website. Make it shine. Then let a new post come a season later.

    It’s been three months, exactly three months since the website was launched. Unbelievable. These three months passed by with so many hurries, with things planned but unrealized, and with internal tornadoes for me.

    But I don’t want to talk about them. The past is in the past.

    How good it is to migrate every day!

    How beautiful it is to stop somewhere every day!

    How nice it is to flow without freezing and getting muddy!

    What word that belongs to yesterday,

    Is gone, my loved one, with yesterday,

    Now is the time to say new things.

    Mevlana Jelaluddin Rumi

    I would like to talk about something nice that happened this month. My story “Arıza” (Failure) made it as a finalist in the Horror Story Contest, held on the channel Cem’den Dinle on YouTube and eventually ranked third! I will add it to the blog soon. You can read it now.

    I will not dust the website anymore. I announced on Instagram that I would share comments on books in my library from A to Z. Those comments will be here! Technically, however, it will not be from A to Z but from 1 to Z because Excel lists numbers first.

    So, which book do you think I will share first? I’m looking forward to your guesses.

    Love,

    Gizem.

  • Bir Mevsim Geldi Geçti

    Bu manzarayla karşılaşmamıza çok az kaldı.

    Bilgisayarın başına geç, şifreyi gir. Sitenin şöyle bir tozunu al. Parlasın. Derken, bir mevsim sonra yeni yazı gelsin.

    Site açılalı üç ay geçmiş, tam üç ay. İnanılmaz. Bu üç ay benim için nice telaşlarla, planladığım ama yapamadığım işlerle, içsel tornadolarla geçti.

    Fakat ben, bunlardan bahsetmek istemiyorum. Geçmiş geçmişte kaldı.

    Her gün bir yerden göçmek, ne iyi!

    Her gün bir yere konmak, ne güzel!

    Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş!

    Dünle beraber gitti cancağızım,

    Ne kadar söz varsa düne ait

    Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

    Mevlana Celaleddin Rumi, Divan-ı Kebir (teyitsizdir, ben de internetten gördüm.)

    Bu ay içerisinde olan güzel bir olaydan bahsetmek isterim. YouTube’daki Cem’den Dinle kanalında yapılan Korku Hikaye Yarışması‘nda Arıza finale kadar yükseldi ve yarışma sonucunda 3. oldu!

    Arıza’yı buradan dinleyebilirsiniz. Yazı olarak da siteye ekleyeceğim. Ekledim! Artık okuyabilirsiniz.

    Siteyi de tozlandırmayacağım artık. A’dan Z’ye kitaplığımdaki kitapların yorumunu paylaşacağımı İnstagram’da duyurmuştum. O yorumlar buraya gelecek! Yalnız, teknik olarak A’dan Z’ye değil de 1’den Z’ye oluyor çünkü Excel sayıları başa koyuyor.

    Peki sizce, ilk olarak hangi kitabın yorumunu paylaşırım? Tahminleri bekliyorum.

    Sevgilerimle,

    Gizem.

  • RENAISSANCE IN THE DAISY FIELD

    Renaissance in the Daisy Field

    One morning the body of a young girl was found in the rain. It burned everyone’s heart, until a footage of the night he was taken to the morgue was viewed;

    When a member of the morgue staff opened his drawer, the body woke up and grabbed his arm. When the staff member collapsed -it was later discovered that he had a heart attack- she got up. She looked around and went out, wrapping a sheet around herself. She did not appear in other cameras. She was not heard from again.

    As the incident was forgotten, no one knew that there was a second eyewitness who had seen the girl, nor that this awakening would revive six-hundred-and-fifty-year-old disputes.

    Papatya Tarlasında Rönesans (en. “Renaissance in the Daisy Field”)

    Since it was my first job, I wanted to start the blog by talking about it.

    When, in April 2015, I asked myself, “I wonder how someone who lived centuries ago would feel if they were to come to our day,” the first spark of the story began to flash in my mind, so I turned on the computer and wrote a short, forty-page draft. In September the same year, I started actually writing it and publishing it on Wattpad. “Papatya Tarlasında Rönesans,” which reached a wide audience in just a couple of months, was published in Turkish in two volumes by Başlangıç ​​Publishing House in 2018.

    I would like to publish this book, which is published only in Turkish, in other languages ​​in the future.

    If you want to make a place in your library, you can buy it from any online bookstore or contact here.

  • RENESANCO EN LA LEKANTO-KAMPO

    Renesanco en la Lekanto-Kampo

    Iun matenon la korpo de juna virino estis trovita en la pluvo. Ĝi bruligis ĉiun koron, ĝis vidiĝis bildo de la nokto, kiun ŝi estis kondukita al la kadavrejo;

    Kiam membro de la kadavreja bastono malfermis sian tirkeston, la korpo vekiĝis kaj kaptis lian brakon. Kiam la dungitaro kolapsis – poste oni malkovris, ke li havas koratakon – ŝi ekstaris. Ŝi ĉirkaŭrigardis kaj eliris, ĉirkaŭvolvante litotukon. Ŝi ne aperis en aliaj fotiloj. Oni ne aŭdis pri ŝi denove.

    Ĉar la okazaĵo estis forgesita, neniu sciis, ke estas dua vidatestanto, kiu vidis la knabinon, nek ke ĉi tiu vekiĝo revivigos disputojn sescent-kvindek-jarajn.

    Papatya Tarlasında Rönesans (eo. “Renesanco en la Lekanto-Kampo”)

    Ĉar ĝi estis mia unua laboro, mi volis komenci la blogon rakontante pri ĝi.

    Kiam, en aprilo 2015, mi demandis min: “Mi scivolas, kiel sentus iu, kiu vivis antaŭ jarcentoj, se ili venus al nia tago”, la unua fajrero de la rakonto ekbrilis en mia menso, do mi ŝaltis la komputilon. kaj verkis mallongan kvardek-paĝan skizon. En septembro de la sama jaro, mi ekverkis ĝin kaj publikigis ĝin en Wattpad. “Papatya Tarlasında Rönesans”, kiu atingis vastan spektantaron en nur kelkaj monatoj, estis eldonita turke en du volumoj de Başlangıç Eldonejo en 2018.

    Mi ŝatus eldoni ĉi tiun libron, kiu estas publikigita nur en la turka, en aliaj lingvoj estonte.

    Se vi volas fari lokon en via biblioteko, vi povas aĉeti ĝin de iu interreta librovendejo aŭ kontakti ĉi tie.

  • Kurban Bayramı ve Tefekkürler

    Suhail Suri’nin kamerasından, sabah namazı. Muhteşem bir kalabalık.

    Bütün İslâm aleminin bayramını kutlar, huzurlu, mutlulukla dolu geçmesini dilerim.

    Kurban bayramı, bize Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in (aleyhimüsselam) teslimiyetini hatırlatıyor. “Allah için feda etmeye hazır ol,” diyor bize, “Feda etmeye hazır olduğun sana bahşedilir.”

    Aslında Allah, bizi yarattığı halde bizden ne kadar az şey istiyor değil mi? Peygamberlerinden istediği gibi canlarımızı, cananlarımızı kurban etmeyi farz kılmıyor. Zamanımızın bir bölümünü ayırmamızı istiyor sadece, bir de para, o da belli bir miktarın üstündeyse.

    Allah için harcadığımız vakit de yine iyilik olarak bize dönüyor. Namaz sayesinde zihnimizi dinlendirmiş, erken kalkmış oluyoruz; zekat sayesinde toplumsal yardımlaşmayı canlandırmış oluyoruz; diğer ibadetlerde de onca hayır, onca yarar…

    Bayramda hayvanlar bu hakikati anımsatmak için can veriyorlar. Ne kutlu bir amaç uğruna! Eğer etlerini soğuk dolaplarda saklamak yerine ihtiyaç sahipleriyle paylaşırsak işte o zaman yaşamları anlam kazanıyor. Bayram, anlı şanlı bayram oluyor.

    Şimdilik benden bu kadar. Bayramımız mübarek olsun!

  • Ağustos Ayı, Yaza Son Bakış, Yapmak İstediklerim

    "31 Ağustos 2012'de Güneş'in atmosferindeki güneş gaz yuvarında asılı olan akkor halindeki hidrojen bulutunun 16:36'da (ETD) uzayda patlaması. Taçküre kütle atımı, saniyede 900 mil hızla uzaya doğru fırladı. Atılım sonucu oluşan plazma Dünya'ya uğramasa da Dünya'nın manyetik alanında bir etki yaptı ve 3 Eylül günü bu enerji kutup ışıklarını ortaya çıkarttı. Resimde, Güneş Dinamiği Gözlemevi'nden alınan 304 ilâ 171 angström dalga boyundaki hafifletilmiş sürümü alınmıştır." Kaynak: Vikipedi
    2012 yılının Ağustos ayının son gününde dehşetli bir güneş patlaması. Görselin kaynağı Vikipedi.

    Ayların son günleri, bitmek üzere olan otuz günün muhasebesini ve yeni ayın planını yapabilmek için harika bir fırsat. Bu kez ise ayna karşısında konuştuklarımı sizinle paylaşmak istiyorum.

    GEÇEN;

    Temmuz ayında yapmak istediklerim için ilk adımları attım. O adımlardan birisi çalışmaya başlamak, diğeri de bu siteyi açmak oldu. Peki yapmak istediklerim ne? Hayata atılmak, bir yetişkin olarak. Sorumluluk almak ve gerçek anlamda “yazarlığa”, hem yazmaya hem de yazdıklarımı tanıtıp kendimi anlatmaya başlamak. Başarabilecek miyim, bilmiyorum. İnşallah buraya gelecek ay olumlu bir yazı yazarım.

    Bu ayda yeterince kitap okuyabildim, ancak yazmakta biraz daha geride kaldım. Yarım kalan kitaplarımı ilerletemedim. İlgimi böldüğüm için bu durumun yaşandığını düşünüyorum. Fatma’nın Portresi ve Avarya Oyunları gibi bambaşka çalışmaları aynı anda yazmaya, Yedi Mum Serisi‘ni ise düzenlemeye çalıştım. Sonuç olarak hiçbirine el süremedim.

    GELECEK;

    Ağustos ayında ilkin yazılar için düzen ayarlayacağım. Önce Yedi Mum‘un düzenlenmesi… Ardından Fatma’nın Portresi, bitene kadar. Son olarak da Papaz Kaçtı. (Avarya Oyunları Serisi’nin ilk kitabı, evet, o da bir seri!)

    Wattpad konusunda kafam hâlâ çok karışık. Kitapları doğruca buraya mı taşısam? E-debiyat‘a mı götürsem, yoksa başladığı yerde devam edip bitince mi harekete geçsem? Yoksa hepsi birden mi? Sanırım, rüzgâr beni sürükleyecek.

    Hedeflerimi listeleyerek yazıyı sonlandırmak istiyorum. Sevgilerimle!

    • Yedi Mum, yeni baştan düzenlenecek. Düzenleme aşamaları ya da değişen olay, kişi ya da durumlar burada yayınlanacak.
    • Fatma’nın Portresi‘ne 30 bin kelime yazılacak.
    • Ay içerisinde en az yirmi kitap okunacak, yorumları paylaşılacak.
    • Sitedeki “Kitap Yorumları” sekmesi faal hale getirilecek.

    Önerilerinizi bekliyorum. Herkese şimdiden iyi bayramlar dilerim. Çok yakında görüşmek üzere!

  • “Taş Duvarlı Şatolardan Nötron Pillerine” Ne Demek?

    Büyülü geçmiş ve çarpıcı gelecek…

    Uzun zaman önce belirlediğim bu slogan, Papatya Tarlasında Rönesans‘ta, Güneş Toprak Adası’ndaki şato ile Yedi Mum Serisi‘nde önemli bir enerji kaynağı olarak kullanılan pillerden geliyor.

    Genel olarak ise kurmaktan hoşlandığım hayali evrenleri tarif ediyor. Geçmişi ve geleceği -bazen ikisini birden- yazmayı seviyorum. “Zeitgeist(zamanın ruhu) kavramına inanıyorum. Zamanın mekânları, insanları, medeniyeti değiştirmesi hep ilgi çekici gelmiştir.

  • PAPATYA TARLASINDA RÖNESANS

    Papatya Tarlasında Rönesans

    Bir sabah genç bir kızın cesedi bulundu yağmurun altında. Herkesin içini yaktı, ta ki morga kaldırıldığı gecenin kamera görüntüleri izlenene dek;

    Morg görevlisi onun çekmecesini açtığında ceset uyanarak memurun kolunu tuttu. Görevli yere yığılırken, sonradan kalp krizi geçirmiş olduğu anlaşıldı, o ayağa kalktı. Etrafa bakınıp kıyafet niyetine bir çarşafı sararak dışarı çıktı. Başka kameralara görünmedi. Bir daha da kendisinden haber alınamadı.

    Olay unutulurken, kimse ne kızı gören ikinci bir görgü tanığı olduğunu biliyordu ne de bu uyanışın altı yüz elli yıllık davaları yeniden dirilteceğini.

    Papatya Tarlasında Rönesans

    PAPATYA TARLASINDA RÖNESANS

    İlk göz ağrım olduğu için onu anlatarak başlamak istedim bloga.

    2015 yılının Nisan ayında, “Acaba asırlar önce yaşamış birisi günümüze gelseydi ne hissederdi?” diye kendime sorduğumda hikayenin pırıltıları ilk kez zihnimde belirmeye başlamış, bilgisayarı açıp kırk sayfalık ufak bir taslak yazmıştım. Aynı yılın Eylül’ünde ise gerçekten yazıp Wattpad’de yayınlamaya başladım. Birkaç ay içerisinde geniş kitlelere ulaşan Papatya Tarlasında Rönesans, 2018 yılında Başlangıç Yayınları’ndan iki cilt halinde basılıp yayınlandı.

    Bu linkten bookstagramların yorumlarına ulaşabilirsiniz.

    Bu linkten ise 1000kitap kullanıcılarının yorumlarına ulaşabilirsiniz.

    Kitabın ön okumasına şuradan ulaşabilirsiniz.

    Eğer kütüphanenizde bir yer açmak isterseniz herhangi bir online kitapçıdan satın alabilir ya da şuradan iletişime geçebilirsiniz.