Bu öykü, Yerli Bilimkurgu Yükseliyor dergisinin 69. sayısında yer almaktadır.
Şirketin patronu, koltuğuna yaslanmıştı. Taze demlenmiş çayını yudumluyor ve internetten günlük haberleri okuyordu. Kapısındaki tıkırtıları birkaç saniye geç fark etti çünkü uykusuzdu.
Toparlandı, “Gelin.” dedi.
Gelen, şirketin bilgi işlem sorumlusuydu. Elindeki taşınabilir belleği göstererek “Yeni bir program geldi!” dedi. Patron, şirket için verilen önemli kararların daha isabetli olması için, verileri toplayacak ve karşılaştıracak bir sistem kurulmasını istiyordu. Dünyanın birçok yazılım firmasından teklif almış ancak onu tatmin edecek sistemi henüz bulamamıştı.
Sorumlu, patronla aynı fikirde değildi. Gelen karar destek sistemlerinin birçoğu şirketin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterliydi. Buna rağmen patronun ne istediğini, neden hiçbir programı beğenmediğini anlayamıyordu.
Yönetici, her programı denemek için tek bir soru soruyor ve programın cevabı ne olursa olsun, hayal kırıklığıyla başını iki yana sallıyordu. Bu yenisi için de aynısını yaptı. “Kusursuz sistem”i tanımlamasını istedi. Yapay zekâ sayesinde verilen cümleleri komut olarak algılayabilen bu yeni nesil program beş dakika içerisinde kusursuz sistem tanımının yapılacağını söyledi, yeni kullanıcısına.
Ekranda iki adet akış diyagramı çıktı. Birinde girdiler ve çıktılar arasında kurulmuş muntazam bir bağlantı vardı. Yapılacak işlevler, süreç sırasındaki kontroller matematik denklemi titizliğinde yerleştirilmişti. Bilgi işlem sorumlusu içini çekip “Bunu da beğenmeyecek.” diye düşündü. Diğer programlar benzer sonuçlar verse de hepsi çöpü boylamıştı.
Diğer akış diyagramı ise karmakarışıktı. Girdi aşamasından itibaren parazitler, hatalar gırla gidiyordu. Ortaya çıkabilecek ne kadar aksaklık varsa diyagrama işlenmişti. Buna karşılık o aksaklıkların çözümü de sistemde yer almaktaydı.
Ortada bir uyarı mesajı yer alıyordu:
“Kusurların göz ardı edildiği idealleştirilmiş varsayımlar, her ne kadar mükemmel görünse de gerçek hayatta çalışamazlar.”
Diğer programların hiçbiri böyle bir uyarı vermemişti. Diğerlerinin kusursuz sistem tanımları ufak nüanslar taşısa da temelinde kusursuzluğun mümkün olduğu iddiasını taşıyordu ve o zaman, patron, onlardan yüz çeviriyordu.
Kusursuzluk bir kurguydu. Mükemmellik iyinin, kusursuzluk da işe yararlığın düşmanıydı.
İşe yararlık, kusurları halı altına süpürmekte değil bütün çıplaklığıyla ortaya dökebilmekte yatardı. Bu sefer patron gülümsedi. İşte, aradığı rehber sistem karşısındaydı.
Bu öyküyü ayrıca dinleyebilirsiniz: