Kar Öykü Dergisi‘nin düzenlediği yarışmada 10. olan öyküm sizlerle.
Hayatım, Metinciğim, evrimin nasıl işlediğini bilirsin. Bir grup canlı arasında mutasyonlar ortaya çıkar. Örneğin, kahverengi ağaçlar üzerinde yaşayan beyaz kelebeklerin tırtıllarından biri kahverengi bir kelebeğe dönüşür. Kahverengi kelebek avcılar tarafından zorlukla fark edilirken beyazlar bir bir avlanır. Böylece kelebekler birkaç nesil sonra tamamen kahverengiye döner.
Eğer bir mutasyon canlıya uyum sağlıyorsa, o, üstün bir özelliktir. Tam tersi canlının çevreyle uyumu azalıyorsa o halde ona genetik hastalık deriz.
İnsanlar için faydalı mutasyonlar neler? Mesela, sıcak iklimlerdeki siyah ten bunlardan birisi. Tenin rengi açıldıkça güneş ışınlarına karşı hassasiyeti artar. Aynı şekilde beyaz ve sarı tenler, ciltteki yağ oranı, çekik ya da yuvarlak gözler de ortaya çıktıkları iklime uygun olarak yaygınlaşmışlar.
İnsanların ezici çoğunluğunda organlar ve dokular aynı sayıda, büyüklükte ve yerdedir. Seyrek olarak farklılıklar olabilir. Ayakta altı parmak olması gibi… Her mutasyon üreme yoluyla aktarılacak diye bir şey yok fakat doğru hatırlıyorsam, altı parmak nesilden nesle aktarılır.
Kimi insanların vücudunda ek dokular olabilir. Kimilerinin vücudunda kan damarları bazı bölgelerde daha yoğun olabilir. Kimyacı Lavoisier’i bilir misin? İşte o normal bir insandı. Zekasından bahsetmiyorum, vücudundan bahsediyorum. Lavoisier tam bir bilim aşığıydı ve ihtilalciler, giyotinle gövdesini başından ayırdıkları zaman birkaç saniye gözlerini kıpırdattı. Beynindeki kan akışının durması için birkaç saniye geçmesi gerekti.
Çinliler yüzyıllar önce bu mekanizmayı keşfetmişti. Esirlerinin kafasını kesip sıcak saca koyuyorlardı ki sıcaklığın etkisiyle kan biraz daha devinsin ve kesilen kafa, geride kalan vücudunu görüp algılasın.
Peki bir mutasyon, kesilen kafanın daha uzun süre hayatta kalmasını sağlayabilir miydi? Fransız ihtilali döneminde tüccar Laurent, cumhuriyete karşı çıktığı gerekçesiyle idama mahkûm edilmişti. Giyotinden geçirilen tüccarın bedeni bir yana, kafası bir yana atıldı.
İzleyenler çığlık atmaya başladı, acımasız cellatlar da bir anda böcek görmüş kız çocuğuna dönüşmüşlerdi. Laurent’in başsız bedeni yerinden kalkmış, kesik kafalara doğru ilerliyordu. İki cellat şaşkınlık ve dehşetten nihayet sıyrılıp bu dizginsiz vücudu sopalarla döverek hareketsiz hale getirdiler. Cellatlardan birisi arkasını döndüğünde onu bir sürpriz bekliyordu. Laurent’in yüzü, cansız kafalar arasından, kızgın bir ifade ve alev alev gözlerle ona bakıyordu. Dikkatini çekerim, idamdan sonra aradan beş dakika gibi uzun bir zaman geçmişti.
Aydınlanmacılar olayın kaydedilmesine engel oldular çünkü fazlasıyla metafizik görünüyordu ve işitenleri ayahuasca çayı içmiş şamanlar gibi bambaşka âlemlere sürükleyebilirdi. Laurent’in yurtdışındaki oğlunun yıllar sonra bu olayı bizzat babasının yüzünü gören cellattan dinlediğini sen söylemiştin. Sen de gerçek bir Fransız hanımefendisi olan annenden duymuştun. Aile hikâyeleri değerlidir, bize kendimiz hakkında bilmediğimiz gerçekleri gösterirler.
Bu olayın faydalı bir mutasyon sonucu olmadığını iddia edebilir miyiz? Açık ki Laurent, beyin bölgesinde kan dolaşımının daha uzun sürmesini sağlayacak bir yapıya sahipti. Belki de ense boşluğunda minyatür böbrek, kalp, akciğer dokuları vardı ve beyne yetecek az miktarda kanı devir daim yapabilyorlardı. Hatta bu özelliğin anne karnında geliştiğini söyleyebiliriz. Cenin oluşurken kök hücrelerin bir kısmı kafaya yakın uygun boşlukta toplanıyor ve yumuşak organların dokusal, ufak ama işlevsel kopyalarını oluşturuyorlardı. Kafa kesildiği zaman beyin dokuları vücutta, organ dokuları ise kafada kalmıştı ve iki parçanın da ayrı ayrı yaşaması mümkün olmuştu.
Kesik Baş destanını bilir misin? Grijgal Kalesi’nde, Türk askerleri düşman kuşatmasını yarmak için hücum ederken Deli Mehmet adında bir askerin başı kesilir. Düşman askeri onun kesik başını alıp giderken Deli Hüsrev şehit arkadaşına, “Canını verdin, başını verme!” diye bağırır. Deli Mehmet’in vücudu yerinden kalkıp düşman askerini yere yıkar, başını alır ve tekrar ilk yattığı yere uzanır.
İnançlı bir insan için bu keramettir. Benim gibi bir materyalist için de mutasyon. Deli Mehmet ve Laurent’in genetik olarak bağlantılı olmadığını kim söyleyebilir?
Ah, nasıl bir bezginlikle bakıyorsun öyle? Çok mu konuştum? Yoksa bu konular ilgini çekmiyor mu ya da beni soğuk ve duygusuz mu buluyorsun?
İnsandan bir makineymiş gibi bahsettiğim için birçokları beni duygudan yoksun bulur. Halbuki, benim için gerçek budur, insan et ve kemikten oluşan bir makinedir. Bilinç beyindeki elektrik akımlarından gelen bir yanılsamadır, duygular ise hormonların etkisidir. Hassas ve duygusal olmak için ruha inanmak zorunda mıyım?
Nasıl duygusal biri olduğumu en iyi sen bilirsin. Lise yıllarımız hâlâ aklındadır. Benim aklımda. İkinci katın koridorunda temizlik malzemelerinin odasında öğretmenlerden gizli öpüşmeye çalışır, sinemada el ele tutuşurduk. Ne çocukluk! Bugün de aynı heyecanı taşıyorum, büyüdüğümüze bakma. Hem cerrah olup hem de bu kadar ince ruhlu bir kadın başka nerede var?
Kendime içecek bir şeyler getireceğim. Ağzım kurudu. Senin de dudaklarını ıslatayım dilersen.
Geldim! En son ne diyordum? Başı kesildikten sonra hayatta kalma fenomeninin bilimsel olarak açıklanabileceğini söylüyordum. Hatta, bu, nesiller arası aktarılan bir özellik. Anlatılan hikayelerde başı kesilenler birkaç saniye değil de birkaç dakika içinde ölmüşler.
Tek başına bir kafa, tam bir vücuda göre çok daha hassas olmalı. Enfeksiyon kaparsa işi biter. Steril bir ortamda kalmalı. Ona verilecek suyun oranı ve besin değerleri itinayla belirlenmeli. İyi koşullar altında bir kafa da tam vücutlar gibi uzun yıllar yaşayabilir. Bu kafa konuşamayacaktır ama mimikleri yerli yerince olacaktır. Başka ne diyordum? Hatırladım. Fazlasıyla duygusalım. Yeri gelince soğukkanlı da olabiliyorum elbette fakat ben aklı tarafından değil duyguları tarafından güdülen bir insanım. En iyi sen bilirsin, değil mi Metin? Yoksa sırf beni aldattığın için kafanı kesmezdim. Ah, tam bir delilikti. Gömdüğüm vücudunu bulurlar, kaybolmanı benden bilirler diye aklım çıkıyor. Fakat böyle daha bir çekilir oldun. Yalanlarını duymuyorum artık. Her neyse. Su istiyorsan gözlerini iki kez kapatıp aç.
Bu öyküyü dinleyebilirsiniz: