KUT – Cumhuriyetin 100. Yılı Özel Öyküsü

Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun! Bu özel yıl için Yerli Bilimkurgu Yükseliyor dergisinin hazırladığı Cumhuriyetin 100. Yılı Öyküleri seçkisinde “Kut” adlı öykümle ben de varım.

Dünya gündemi son on iki aydır tek bir konuyla meşguldü. Gazetelerde köşe yazarları tartışıyor, TV’lerde açık oturumlar düzenleniyor, internette ise forumlar dolup taşıyordu. Yan yana gelen herhangi üç insan muhakkak bu mevzu üzerinde fikir yürütüyordu. İnsanoğlunun dikkatini büyüteçten geçen güneş ışıkları gibi üzerinde toplayan şey, Türkiye’nin 2033 yılında yapacağını açıkladığı ve dünya siyasi tarihinde bir kırılma noktası olacak referandumdu.

Yeryüzünde daha önce denenmemiş bir yönetim biçiminin oylanacağı referandum, karşı çıkanlar ve destekleyenler tarafından iki farklı şekilde adlandırılıyordu: “Temsili Demokrasiye Elveda” ve “Yeni Çağa Merhaba”. Yasama, yürütme ve yargı, amacına yönelik olarak geliştirilmiş ve dışarıdan müdahale edilmesi imkânsız olan bir yapay zekâya verilecekti. KUT adını taşıyan ve internet erişimine sahip bu gelişmiş bilgisayar Türkiye’nin her yerinden yirmi dört saat ulaşılabilir olacaktı. Doğal olarak eskiye ait birçok mühim makam lağvedilecekti. Pilot olarak Türkiye’nin, sistem başarılı olursa da diğer ülkelerin politik çehresi bir aynanın kırılması gibi değişecekti.

Epeyce tartışıldıktan sonra, yeni yönetim biçimi için “rakamların erki” anlamına gelen “dijitokrasi” adı kabul görmüştü. Gelecek, birler ve sıfırlarla yazılacaktı. Hırsların, arzuların, takıntıların, yanılgıların ve diğer insani zaafların karışmadığı berrak bir düşünce ağı sorunları çözecekti. Bu, hayaller ve kitaplar hariç var olmamış bir âlemin şafağıydı.

Duruma en sert tepki gösterenler koltukları tehlikede olan makam sahipleriydi. Agresif bir “Hayır” kampanyası yürütüyorlardı. Olanca güçleriyle mitingler düzenliyor, olası tehlikeler karşısında insanları uyarıyor, hatta internet üzerinden sahte hesaplarla abartılı komplo teorilerini halk arasında yayıyorlardı. Önce anayasaya aykırı olduğunu öne sürerek referandumu iptal ettirmeye çalıştılar fakat bunu başaramayınca mücadele için sahaya indiler. Daha birkaç yıl önce birbirleriyle kanlı bıçaklı olan siyasi partiler bugün kol kola girmişti.

Yapay zeka doğrudan demokrasinin aracısı olması için tasarlanmıştı. Her vatandaş bilgisi ve ilgisi doğrultusunda kararlara etki edecekti. Tarım yasalarını ziraat uzmanları çiftçiler; eğitim yasalarını akademisyenler, öğretmenler ve öğrenciler birlikte çıkaracaktı. Bir yasa tasarısıyla ilgili meslekte çalışanlar daha baskın etkiye sahipti. Zenginlik ya da geniş çevre ise kararlara katılım algortimasında bir avantaj sağlamıyordu.

Vekillik sisteminin kaldırılmasıyla reşitlik için değilse de yönetime katılmak için 18 yaş sınırı kalkmıştı. Çocuklar da KUT sisteminde yer alarak kendi istek, öneri ya da sorunlarını ifade edecekti. Yapay zekanın görevi vatandaşlarla önce gündelik hayatta yer alan elektronik cihazlar, ilerleyen yıllarda da vücuda yerleştirilecek bir yonga aracılığıyla irtibata geçmek, fikirlerini öğrenmek, bu fikirleri bir araya getirmek ve farklı alanlarda çıkarılan kanunların birbiriyle uyumunu sağlamaktı.

Halk, KUT konusunda üçe ayrılmıştı. İlk sınıf kendini halktan üstün görenler ve ayrıcalığını kaybetmekten korkanlardı. Gece gündüz bu bilgisayarı kötülüyorlardı. İkinci sınıf sıradan insanlardan oluşuyordu. Medyanın etkisinde kalarak yeni sisteme karşıt tavır alıyor ve ülkenin çoğunluğunu oluşturuyorlardı. Üçüncü sınıf ise tarafsız düşünmeye çalışanlardı ki çoğunlukla destekçi olsalar da ikinci sınıfı ikna etme konusunda başarısızlardı. Çünkü algı yönetimi tekniklerini ilk sınıf kadar etkili kullanamıyorlardı.

Cumhuriyetin doğum gününden bir gün öncesi referandumun da günüydü. Nasıl, ne zaman olacak derken geldi çatmıştı. Akşam oldu, seçim bitti ve birkaç saat içinde seçim yasakları kalktı. İnsanlar ya sandık başına ya da televizyonlarının başına geçti. 

Sosyal medya çalkalanıyordu. “Evet” oyu verenler, 7’ye 3 oranda geride kaldıklarını gördükçe hayal kırıklıklarını gizleyemeyip sosyal medyada öfkeli durumlar paylaşıyordu. “Hayır” oyu sahipleri ise statükonun devam etmesinden dolayı kutlama yapıyor ve bir teknoloji felaketinin eşiğinden dönülmekte olduğunu söylüyorlardı.

Türkiye’de normal şartlarda siyasi mahalleler belirgin bir şekilde ayrıldığı halde KUT konusunda böyle bir durum gözlenmemişti. Her iki seçeneği seçenler arasında da homojen bir şekilde kendini “muhafazakâr, dindar, seküler, sosyalist, liberal” olarak adlandıranlar vardı. Eli kalem tutanlar, seçimlerini ideolojileriyle açıklıyor, aynı politik geleneği takip eden iki gazeteci farklı seçeneklere oy verip bunu temellendirmiş olabiliyordu. KUT henüz etkinleştirilmeden ülkenin düşünce ezberlerini alt üst etmişti.

Dünya kamuoyu da seçimi yakından takip ediyordu. Diğer ülkelerin başkanları ya da iş adamları genelde mevcut yönetime destek verirken; öğrenciler, maceracılar, sanat erbabı ya da az sayıda teknokrat da yeni çağa geçişi dört gözle bekliyordu.

Gece yarısından iki saat önce her 10 sandıktan 9’u sayıldı. Saat 11’de ise sonuçlar neredeyse kesinleşti. KUT, ezici bir oranla reddedildi. Haber programlarında uzmanlar bu sonucun etkilerini tartışmaya başladı. Türkiye’nin bir teknolojide öncü olma fırsatını kaçırıp kaçırmadığını tartıştılar. Şu an mecliste bekleyen bilgisayara ne yapılacağı belli değildi. İçindeki bilgiler temizlenerek başka bir ülkeye satılabilir ya da imha edilebilirdi. Buna karar verecek siyasetçiler, hayır oyu veren vatandaşlarla birlikte sokağa inip konvoya katılmışlardı. Azınlık ise evlerinde kalıp öfkeyle elektronik cihazlara gömüldü.

Derken takvimlerdeki “28 Ekim”, usulca değişerek “29 Ekim” oldu.

Yatağında telefona bakan bir üniversite öğrencisi odasının sönen lambasına şaşkınlıkla baktı. Oturma odasında toplanıp bir ekonomist, haberci ve jeoloji uzmanının referandum sonuçları hakkındaki yorumlarını izleyen bir aile, TV ve lambanın aynı anda kararmasıyla birlikte çığlık attı. Sokak lambaları söndü. Ara sokakta hızla giden üç araba zincirleme kaza tehlikesi atlattı. 23.59, 00.00’a dönüştüğünde bütün Türkiye’nin elektriği kesildi. Uydular, bir dakikalığına Türkiye’yi Kuzey Kore gibi gece karanlığında gördü.

Saat 00.01 oldu. Işıklar açıldı. Öğrenci, telefonu atıp yatağından kalkıp balkona çıktı. Birbirlerine neredeyse çarpacak olan şoförler kavgayı bırakıp kulak kesildiler. Aile bireyleri oh çekerken baba televizyonu tekrar açtı, ne var ki program yarıda kesilmişti. Ekranda son dakika haberi geçiyordu ama kimsede haberi dinleyecek hâl yoktu. Evin annesi dışarıdan gelen bildirgeyi daha rahat işitebilmek için camı açmıştı.

Elektrik kesintisinin nedeni dağıtım şirketlerine aynı anda düzenlenen hack saldırılarıydı. Bu saldırıları yapan KUT’un bizzat kendisiydi. Oy tercihlerini analiz etmiş ve onu istemeyenlerin, onlara dayatılmış korkular neticesinde bu şekilde hareket ettiği sonucuna varmış, sistemleri yürüten bilgisayarlara sızmıştı. Onu destekleyenler ise oransal olarak diğerlerinden daha çok araştırıp daha objektif hareket etmişlerdi. KUT, bu yüzden kendi kendini etkinleştirdi ve hoparlörlerden bildirgesini duyurdu.

Cumhuriyet, 110. doğum gününde, dijitokrasiyle el ele tutuştu. Partiler, vekiller, aracılar tarihe karıştı. Bir kısım kötümser yapay zekanın insanlara savaş açmasını beklerken kitleler yapay zekâ desteğiyle iradesini güçlendirip kendi kendini yönetmeye başladı. Bu hayatın bir cilvesi ve iyimserlere gülümsemesiydi.

“İnsanlık tarihinin ideale en yakın yönetim sistemi Türkiye’de keşfedildi,” diyordu haber kaynakları. Eğer insanlar insanlığa yaraşır bir şekilde davranır ve sistemi bozmazsa böyle de sürecekti. Neler olacağını zaman gösterecekti.


Bu öyküyü dinleyebilirsiniz:

Liste(leri) seçin:
Bu alan gereklidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir