“Okyanusun ortasında, 68 paralelindeyiz.”
“Sorun da orada işte. Ağabey biz niye araştırma biteli iki ay olmasına rağmen hâlâ okyanusun ortasındayız?”
“Okyanusun ortasında, 68 paralelindeyiz.”
“Sorun da orada işte. Ağabey biz niye araştırma biteli iki ay olmasına rağmen hâlâ okyanusun ortasındayız?”
İnstagram’da @birkitolog mahlaslı Hilâl ile bir röpörtaj yaptık. Röpörtaj onun çizimleriyle birlikte yayınlandı. Asıl kaynağa ilk cümleye gömülmüş linkten ulaşabilirsiniz. KİTOLOG TV Hilâl: Merhaba sevgili kitapseverler. Kitolog TV’ye hoş geldiniz. Bugünkü konuğumuz Yedinci Mum ve Papatya Tarlasında Rönesans serilerinin yazarı Gizem Çetin. Hoş geldiniz Gizem Hanım. Hazırsanız hemen başlayalım. Gizem: Hoş buldum. Hazırım, başlayabiliriz. Hilâl: Harika. Öncelikle kısaca sizi tanıyabilir miyiz? Gizem Çetin kimdir? Gizem: Okuryazar teriminin iki kısmının da hakkını vermeye çalışan biriyim. Bilimkurgu severim, bir parça hayalperest ve uzay âşığıyım. Meslek olarak da elektrik elektronik mühendisiyim. Hilâl: Çok güzel. İkinci soruyla devam ediyorum. Bize biraz kitaplarınızdan bahseder misiniz? …
Bu öykü, Kitap Cumhuriyeti’nin yayınladığı “Gezegenin Etrafındaki Kadınlar” antolojisinde yayınlanmıştır. Derlerdi ki insanın yazgısı toprağa gömülüymüş. Tanrı, insanın çamurunu topraktan yoğurmuştu; topraktan çıkan bitkiyle ve topraktan çıkanı yiyen hayvanlarla beslemişti onu. Toprağı yoğuran insan tuğlalar yapmış, toprağı kazıp madenlere ulaşmıştı. Toprağa nice milyon yıllar önce gömülen canlıların kalıntılarıyla ısınıp enerji üretmişti. Medeniyeti toprağa kök salmıştı. İlkel devirlerden teknolojinin başını döndürdüğü devirlere, insan, topraktan hiç ayrılmamıştı. Başı dönmüştü insanın ve döngünlüğü bittiğinde dünyayı bir felakete sürüklemiş olarak buldu. Havayı, suyu, toprağı geri dönüşsüz bir şekilde kirletmiş, her beş canlı türünden dördünü yok etmişti. Önceden yeterli kalsiyum alamayan kadınların menopoz sonrası değişen …
Otel odası boş ve düzenliydi. İçeride yalnızca eşyaları hayal meyal görmeye yarayan gümüşi loş ışık vardı.
“e- akustik” albümünün şarkılarının arkasında lunapark seslerinin olması yeni bir düşünce kapısı açtı bana. Lunapark ile hayat arasında bağlantı kurdum.
Hayatım, Metinciğim, evrimin nasıl işlediğini bilirsin. Bir grup canlı arasında mutasyonlar ortaya çıkar.
Yerli Bilimkurgu Yükseliyor dergisinin “Pusula” temalı 12. Kısa Öykü Yarışması’nda beşinci olan öyküm sizlerle: “Yön bir paradokstur,” dedi filozof, taş basamaklarda ağzından çıkan her bir kelimeyi, kurbağanın sinekleri yutması gibi kapmak için pür dikkat dinleyen öğrencilerine. “Buradan çıkıp durmadan doğuya gitseniz, yine buraya varırsınız eninde sonunda. Batıya, kuzeye, güneye ya da ara yönlerden birine gitseniz de aynısı olur. İtiraz eden var mı?” Öğrencilerin yarısının eli havadaydı. Burası özgür bir felsefe sınıfıydı, öğrencilerin öğretmenle tartışma hakkı vardı, hatta bu tartışmalar yeni fikirlerin doğmasına yol açtığı için istenirdi. “Hiroto.” Çekik gözlü bir öğrenci ayağa kalktı. “Japonya, Amerika’nın batısında mıdır, yoksa doğusunda mı?” …
İtalya’da bir hosteldeyim, maNga’nın yeni albümü Antroposen 002’yi dinliyorum, müzikal öforiyle cümlelerin parmaklarımın ucunda şekilleniyor.
Hindistan’da değilse de bir zamanlar Hintlilerin yönettiği topraklarda yer alan gölde yaşadığına inanılan efsanevi yaratık, yöre halkının dilinden diline, neslinden nesline dolaşan masalların birçoğunun başrolüydü. Büyülüydü, kemikleri kızıl yakuttandı ama su gibi saydam bedeni, iç organlarını uğrular ve uğursuzlardan gizlerdi. Yüz yılda bir kez yumurta bırakır ve ölürdü, soyunu, geride kalan tek yumurta devam ettirirdi. Eşeysiz ürerdi, karşı cinsten ve dünyevi zevklerden uzak duran rahipler gibi yek başına yaşardı. Ona nazar edenin akıbeti hakkında farklı söylentiler vardı, kimisi Barahmasa’nın Kadehi’ni görenlere yüz yıl ömür bağışlanacağını, kimisi de ona bakmaya cüret edenin tıpkı onun gibi eşsiz, çocuksuz, malsız, mülksüz kalacağını iddia …
Dünyayı saran ağ artık bir hayaletten ibaretti. Dışarıda bir zamanlar yaşanmış teknoloji çağının ağır ağır çürüyen cesedi vardı.