İNSAN KOSTÜMÜ – Öykü

İNSAN KOSTÜMÜ – Öykü

Sabahleyin tıkış pıkış metrobüse binmeden önce poğaçasını bitirecek vakti olmuştu. Bu, doğru zamanlamanın işaretiydi. Jilet gibi takım elbisesiyle bir plazada, lüks bir ofiste yer alan işine gidiyordu.

Çocukken bir senaryo yazarı olmak isterdi fakat gençlik yılları onu yeteneği olmadığı gerçeğiyle yüzleştirdi. Parlak fikirlerini bir türlü işleyemiyordu. Odasını her oyunda farklı bir sahneye çeviren hayal gücü, edebi bir eser ortaya çıkarmak için yeterli değildi. O da yapabileceği başka bir alana yöneldi. Hayatın ona atadığı rolü kabul etti ve alanında yükselerek insan kaynakları uzmanı oldu.

İşi, ona göre çocukluk hayaline yakındı: Karakter yaratıp başından geçen olayları belirlemiyordu ama bin bir farklı karakterdeki insanı gözlemleyip hayatlarındaki bir dönüm noktasını belirliyordu. Bir insanın işine karar vermek, tren raylarındaki makası değiştirmek ya da uzun bir tiyatro oyununda perdeleri kapatıp açan sahneleri yazmak gibi…

Bu sabahki rutinlerini eksiksiz yerine getirirken aklı rüyasındaydı. Dün gece eski bir film izlemiş ve filmdeki korkunç tavşanı uykusunda görmüştü, tavşan filmdeki repliğini ona da yöneltmişti: “Neden o tuhaf insan kostümünü giyiyorsun?”

Onu yatağında buram buram terleten tavşanın fırlamış dişleri ya da pörtlek gözleri değil, soruyla birlikte zihninde açılan tekinsiz bir idraktı: gerçeklik zemininin ayaklarının altından kaydığını hissetmesiydi.

Uyandığında kendisini asıl hayatına dönmüş hissetmedi. O tuhaf insan kostümünün ardından -kostümün altında aslında kim yahut ne olduğunu bilmeksizin- aynaya baktı. Merdiven dekorundan inip caddeye çıktı, poğaçacıdan peynirli hamur işini ezberlediği diyaloglarla satın aldı ve herhangi bir doğaçlamaya yer olmayan hayatında sıradaki dekoru -metrobüsü- bekledi.

Rolünü hep iyi oynamıştı fakat ilk kez aklına takılmıştı: Rolünün dışında kimdi? Kostümler, maskeler ve replikler kaldırıldığında neye dönüşecekti ya da bir şeye dönüşebilecek miydi? “Hiçlik,” gibi bir kelime hatırlayıp ürperdi.

Dekorların yıkılmaya yüz tuttuğunu fark etti. Tutunduğu demir teriyle ıslanmış ve ellerinin altından kayıyordu. Görüş yeteneği bozuluyor ve her şey bulanıklaşıyordu. Oyunu sona mı eriyordu yoksa perdeler yenisi açılsın diye mi kapanıyordu? Nasıl da sıcaklamıştı, “Keşke biri şu kostümü üzerimden alsa!” diye düşündü.

“Aranızda doktor var mı?” diye bağırdı birisi. “Bir adam fenalaştı.”

Başka birisi adamın boynuna dokundu, bileklerini tuttu. “Nabız yok,” dedi sesi titreyerek. “Ölmüş galiba.”

Çevredekiler korkuyla ve metrobüsteki dar alanın izin verdiği kadar geriye çekildi. Ölüm karşısında söylenebilecek bir replik yazmıyordu gündelik hayat senaryolarında.

Bu öyküyü dinleyebilirsiniz:

Liste(leri) seçin:
Bu alan gereklidir.
matriyarka
http://gizemcetin.com

Leave a Reply