SİYAH MONTLU ADAM – Öykü(cük)
Karanlık gecede, ıssız sokakta, yağmurlu havada adam yürüyordu.
Gökte bir tane bile yıldız görünmüyordu. Bulutlar gökyüzünü kaplamış, gizli bir ahde uyarcasına bütün sularını yeryüzüne boşaltıyorlardı.
Sokakta ne bir insan, ne bir apartman, ne de sokak lambası vardı. Issızlık kelime anlamını burada buluyordu. Siyah montlu adam yürüyordu, gözleri neredeyse kapalıydı ve adımları yağmurun beslediği su birikintilerine gömülüyordu.
Varlık, ışığın yokluğu ile bir bilinmezliğe gömülmüştü. Karanlık tek bir nokta bile bırakmadan her şeye nüfuz ediyor, adamın montuyla bütünleşip yok ediyordu her şeyi. Sadece bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun sesi duyuluyordu. Sesler susmuş, görüntüler uçmuş, her türlü algı gaiplere karışmış…
Adam benliğinden habersiz bir şekilde yürüyordu. Ne ayrıca bir ismi, ne de cismi kalmıştı. Yel değirmenini döndüren rüzgâr gibiydi, onu gören yoktu. O da sonsuz karanlığın parçasıydı sadece. Bütün özlemler, hasretler, anılar, heyecanlar kaybolmuştu. Akışkan şeyler yağmura, durağan şeyler de toprağa dönüşmüştü.
Belki güneş çıkınca envai çeşit görüntü olacaktı. Fakat gece boyunca, yalancı güneş çıkıp da gerçeği bulandırmadan önce hakikat hâkimdi. Her şey, herkes bu karanlıkta yok olmaya mahkûmdu. Kavgalar, düşmanlıklar, ikilikler, ayrılıklar bitmişti. Teklik vardı, birlik vardı, her şeyi kaplayan sonsuz ve sınırsız karanlık vardı.
Bu sokak çoklukla tekliğin, varlıkla yokluğun karıştığı yerdi.
Siyah montlu adam karanlık gecede, ıssız sokakta, yağmurlu havada yürüyordu…
Leave a Reply