Umudun Dili: Esperanto ve Öğrenme Maceram
Çocukken hiç lisan uydurdunuz mu? Mesela ben deftere kargacık burgacık desenler çizip onları harf yapardım. Komik telaffuzlu kelimeler uydurur, kenarına ise anlamlarını yazardım. Çoğunlukla hepsini başka bir oyuna geçtiğim an unuturdum.
148 yıl önce, Polonya’da yaşamış 14 yaşında bir çocuk ise unutmamış. Ürettiği yeni dili geliştirmeye devam etmiş ve on dört yıllık bir çabanın sonucunda, 1887’de, Lingvo Internacia, yani Uluslararası Dil’i ortaya koymuş.
Evet, Ludwik Lejzer Zamenhof‘tan bahsediyorum.
Yalnızca 16 ana kuralı olan bir dil düşünün. İstisnası yok. Grameri son derece kolay. Cinsiyet çekimi yok. Fiil çekimi yok. Üç tane zaman kipi var: Geçmiş, gelecek, şimdi. Bir sözcük kökü sonuna konulan harfler yoluyla rahatlıkla isim, sıfat, zarf haline dönüştürülüyor. Yeni sözcükler türetmek için son derece işlevsel ekler mevcut.
Bir örnek verelim: esper, umut manasını taşıyan bir kök. Bu haliyle henüz bir sözcük değil.
Sonuna -o koyarsak isim, -i koyarsak fiil, -a koyarsak sıfat, -e koyarsak da zarf olacak. Bu durumda:
- espero (isim): umut
- esperi (fiil): umut etmek
- espera (sıfat): umutlu
- espere (zarf): umutlu bir şekilde, anlamlarına gelecek.
Bir de işlevsel ekler olduğunu söylemiştik. Mesela “-ant” eki, “bir eylemi yapan” anlamını katıyor. Örnekteki kök üzerinden ilerleyelim:
- esper (kök) + ant (ek) + o (isim) = esperanto, umut eden!
Zamenhof kitaplarında kendisinden Dr. Esperanto, yani Doktor Umutlu takma adıyla bahsedermiş. Zamanla dilin kendisi de Esperanto olarak anılır olmuş.
Esperantonun Felsefesi ve Tarihçesinin Özeti
Herkesin rahatlıkla öğrenebileceği ve böylelikle karşılıklı iletişimin kolaylaşacağı bir dünya dili fikrine dayanan Esperanto, bir dönem dünyada epey yankı yapmış. Mesela 1920’de, Milletler Cemiyeti’nde çalışma dilinin Esperanto olması için önerge verilmiş. (11 delegenin -dönemin lingua franca’sı olan Fransızcanın öneminin azalmasından korkan bir Fransız delege hariç- tamamı öneriyi desteklemiş.) 30’lu yıllardan sonra Adolf Hitler, Esperantistleri anti-milliyetçi olmakla itham ederek öldürtmüş. Daha nice olaylar… Vikipedi‘de dilin tarihçesi olsun, genel özellikleri olsun, Türkçeyle karşılaştırması olsun epey detaylı ve güzel anlatılıyor. Okumanızı tavsiye ederim.
Esperantonun mantığı, blokzincir teknolojisi ile yakın. Nasıl blok zincir merkeziyetsiz ise, veriler dağıtıksa; bu yapay dilin de belirli bir ulusa değil de herkese ait bir dil olması istenmiş. Ne var ki tarafsız olmayı tamamen başardığı söylenemez. Sözcük köklerinin çoğu Avrupa dillerinden alınmıştır. Esperanto İngilizceye ya da İtalyancaya; Japoncaya ya da Arapçaya olduğundan çok daha fazla benzemekte.
Bu lisanın kripto paraları ortaya çıkaran teknoloji ise başka bir benzerliği şu: bitcoin ile aynı altyapıdan türetilmiş bir sürü altcoin var ya, Esperanto üzerinden de türetilmiş bir sürü yapay dil varmış. Bu türev dillere genel olarak Esperantido deniyormuş, yani “Esperanto yavrusu”. Oldukça hoş.
Esperanto ile Nasıl Karşılaştım
Üç yıl evvel, tesadüf eseri olarak Facebook’ta ESPERANTO TÜRKİYE grubu ile karşılaştım. Oradaki özet bilgiler ilgimi çekince bu dili öğrenmeye karar verdim. Temel kuralları okudum, biraz da çalıştım ama bir müddet sonra ilgimi yitirdim.
Bu yıl ise ilgim tekrar canlandı. Birçok şeyi unutmamış olduğumu hayretle gördüm, yabancı diller nankördür aslında, kullanmadığınızda uçar gider hafızanızdan. Çalışması oldukça keyifli. Hem, bir dil bir insan. Seviyorum yeni bir dil öğrenmeyi…
Beni bu dilde ilerlemeye iten ana motivasyon, kısa sürede öğrenilebilmesi, böylece kitaplarımı kendim çevirebilme ve dünyadaki diğer okuyuculara ulaşabilme olanağını edinmekti.
Mesela İngilizce biliyor muyum, derdimi anlatacak kadar biliyorum. B2 düzeyi sertifika alacak kadar biliyorum, akademik bir metni takılmadan okurum, altyazısız film izleyebilirim (tamam altyazı isterim, burayı biraz abarttım ama genel olarak biliyorum yani), falan filan. Ama edebi çeviri yapamam. Olmaz yani. Edebiyat bambaşka bir dünya. Kurduğum cümleler, kullandığım deyimler, dil bilgisi olarak tamamen doğru ve anlaşılır olsa bile yapay durur. Çünkü o eğitimi almadım ben, o kültürün içinde yetişmedim. Çevirmenler yıllarca eğitim alıyor, profesyonelleşiyorlar. Buna rağmen piyasada çevirisi kötü kitaplar dolaşıyor. Yani oturup bir öykümü İngilizce yazmak istesem önümde koskocaman bir dil bariyeri duruyor.
Esperantoda ise böyle bir durum yok. Elbette öğrenmek, doğru kullanmak emek istiyor ama bu dilin kültürüne nüfuz edebilmek daha kolay. Bir cümle kurduğun zaman dünyanın her yerindeki Esperantistlerin seni anlayacağından emin olursun. İsterse Endonezya’da yaşasın, Güney Amerika’da, Grönland’da ya da başka bir ülkede, fark etmez.
Esperanto öğrenmenin güzel bir tarafı da dil, din, ırk, coğrafya fark etmeksizin dünyanın her yerinden arkadaş edinebilmek. “E bunu İngilizceyle ya da diğer dillerle de yaparsın,” diyebilirsiniz ama mesele yabancı dil olması değil. Ortak bir ilgi alanı olması ve temelinde merkeziyetsizlik taşıması.
Örneğin metal müzik bir ilgi alanıdır. Fakat metal müzik dinleyicilerinin ortalama cinsiyeti, yaş grubu bellidir. Çoğu erkektir ve 20’li yaşlardadır. Diğer müzik türleri için de, bilim dalları için de, sanat dalları için de cinsiyet ve yaş genellemeleri yapabilirsiniz.
Esperanto popüler değil, muhtemelen hiçbir zaman da dünya dili olamayacak ama diğer hobilerde rastlanmayan bir özelliği var: Başka ilgi alanlarında hem bu kadar homojen hem de niş bir kitle yok. Mesela Brezilya’dan orta yaşlı bir adamla, İspanya’dan bir gençle, Japonya’dan yaşlı bir kadınla, Afrika’dan bir çocukla sohbet edebiliyorsunuz. Paylaşacak bir şeyleriniz olduğunu fark ediyorsunuz. Hepimizin temelde insan olduğunu fark ediyorsunuz.
Öğrenme sürecim oldukça keyifli geçiyor. Dünya genelinde sınavlarını araştırıyorum. Böyle de garip bir takıntım var, elimde geçerli bir sertifika olmazsa şakır şakır da konuşsam ikna olmayacağım bildiğime. Öyle işte.
Faydalı Linkler
Öğrenmek isteyenler için oldukça yararlı olacak siteler:
Leave a Reply