Ankara’da güneşli bir hava… Garın önünde elindeki kitap dolu poşeti zapt etmeye çalışan ufak yapılı bir genç kadın, bank benzeri S şeklindeki beton yükseltisine oturuyor. Poşetten bir kitap çıkarıp ilk sayfasını aralıyor ve diğer elinde tuttuğu telefonla fotoğraf çekiyor. Yüzünden heyecan okunuyor. Kitabın arasına bir böcek konup geziniyor, bilmiyor ki yıllar sonra bile ilk günkü gibi hatırlanacak. Günlerden Cuma. Tarihlerden 25 Mayıs 2018.
O güne dek elektronik ortamda yer almış Papatya Tarlasında Rönesans, ilk kez somutlaşıp sayfalarla buluşuyor. Tarifsiz bir mutluluk bu!
Bugün akşama dek bu yazıyı yazmayı düşündüm, fakat tam şu anda ekranla bakışıyorum. Acaba nelerden bahsetmeli, nasıl bir format takip etmeli? En iyisi, diyorum, zaman tüneli şeklinde ilerlemek. Dropbox dosyalarını karıştırıyorum.
❃
2015, bahar.
Papatya Tarlasında Rönesans’ın adı ve fikri ilk kez aklıma düşüyor. 37 sayfa yazdıktan sonra içime sinmiyor ve siliyorum.
Bu ilk versiyonda bazı kilit karakterlerin isimleri değişik. Örneğin Eagle’ın ismi Io (Io’nun feminen bir isim olduğunu bilmiyordum o zamanlar), Jasmine’in ismi Epsilon.
Crescent’ın ismi aynı olsa da görünüşü şimdiki halinden epeyce farklı. Saçları koyu lacivert, yüzü gri ve solgun. Zehirlenerek öldürülmüş oluyor ve çok agresif bir ruh haliyle uyanıyor. Modern dönemde geçen olaylar da epey farklı. Mesela, Melih ve ailesi ilk versiyonda hiç yok. Bunun yerine dedeleriyle yaşayan bir kız ve bir erkek kardeş var. En önemli farklılık ise şu: Crescent’a erkek ve melez bir ikiz yazmıştım. (Adını hatırlamıyorum, belki de hiç isim vermemiştim.) Günümüzde yaşayan ikizlerle, geçmişte yaşayan ikizler arasında mühürlenme tarzı bir bağ üzerinden gitmeyi planlıyordum.
Adadaki ölümsüzlüğü bu ilk versiyonda biyolojik değil de tamamen mistik ve büyüsel sebeplere dayandırmıştım. 37 sayfa içerisinde değildi tabii ki ama kafalarının koptuğu, sonra da yeniden birleştiği kanlı sahneler hayal ediyordum. 😃 İyi ki bu versiyona devam etmemiş ve kitabın kurgusunu tamamen değiştirmişim. Fakat yine de bir yerlere kaydetmiş olmayı ve şu an paylaşmayı isterdim, eğlenceli olurdu.
❃
Aylarca nadasa bırakıyorum, silip geride hiçbir iz bırakmadığım bu kurgu aklıma bile gelmiyor. Ardından bir sonbaharda, bir Çarşamba günü, 2 Eylül 2015’te yük trenlerinin raydan geçişi gibi parmaklarımı klavye üzerinde gezdirmeye başlıyorum. İlk bölüm o kadar hızlı geliyor ki ben de şaşırıyorum.
2015, 2 Eylül.
Wattpad’de yayınlamam ise iki gün sonra, yani 4 Eylül 2015 Cuma. İlk günlerde Wattpad okurlarından büyük bir sevgi ve destek görüyor. Her birinin çorbada tuzu, bu kitapta emeği var. İyi ki varlar. İyi ki varsınız.
❃
2016, ilk demler.
Kitabı tanıtmak için videolar yapmaya başlıyorum. Bu safhayı Wattpad ile Nasıl Tanıştım? adlı yazıda ayrıntılı bir şekilde anlatmıştım. Harika müzikler ve kötü filmler keşfettim bu dönemde. Ayrıca Papatya Tarlasında Rönesans’ı en iyi tanıtan da bu videolar oldu.
❃
Son bölümleri peş peşe attığımı hatırlıyorum. Sabırsızlığıma yenilmiştim. Asıl planım Crescent karakterinin doğum günü olan 1 Haziran’da bitirmekti. Kitabın final bölümü 18 Mayıs 2016’da Wattpad‘de yayınlandı.
Yorumlar o kadar güzeldi ki hâlâ ara sıra okuyorum. Neredeyse tüm okurlar kitabın basılması konusunda beni cesaretlendirmişler. Burada paylaşmayı düşündüm ama birini paylaşsam, diğerlerine haksızlık olur. Belki de kıskançlıkla kendime saklamak istiyorum onları, bir hazine gibi. Okurların candan sevgisinin kitabın satırları arasında her daim ışıldayacağını hatırlıyorum.
2016, Mayıs.
Yine de yorumlardan birini, tümünü temsilen paylaşacağım. Spoiler’sız olanlardan seçtim.
❃
2017, 2018.
Papatya Tarlasında Rönesans, kitaplaşma sürecine giriyor. Sonrasını da şurada anlattım.
❃
Üç yaşındaki bu ışıltılı çocuğun doğum sürecini, bebekliğini anlatırken heyecanlanıyorum. Zaman tüneli sona erdi ama yazıyı böyle hemen bitirmek istemiyorum.
Ne yapsam… Ne yapsam… Buldum!
Papatya Tadında Müzikler
Gerek kitabı yazarken, gerekse çok sonra dinlerken papatya tarlasının evrenini anımsatan müzikleri buraya bırakıyorum.
Eğer bir gün filme/diziye uyarlanırsa…
Açık sözlü olayım, eğer burayı okuyan sinema sektöründen biri varsa, tekliflere açığım. Hatta yapım şirketlerine mail bile attım. 😂 Hayalimde o kadar çok dizi ve film çektim ki eğer imgeleri dijital dosyaya dönüştürecek teknoloji olsaydı, sektöre iddialı bir giriş yapardım.
En boş “boş zaman aktiviteleri”mden biri, internette gezip “acaba şu karakteri hangi oyuncu oynardı” sorusunun cevabını aramaktır. Böylece bir “hayali cast” oluşturdum. Cast genelde değişiyor ama en güncel hali şu şekilde:
- Metin Akdülger – John Joseph Daisy
- Onur Tuna – Eagle Hill
- Ahsen Eroğlu – Jasmine Llyin
- Merve Boluğur – Cranette Hill
- Serra Demir – Crescent Hill (Aslında Serra oyuncu değil, ressam. Bayağı güzel işleri var. Şuradan inceleyebilirsiniz. )
Saate bakalım. 23.23. Ooo… Gün bitmeden yazıyı bitireyim. Kaçtım!
Papatya Tarlasında Rönesans’ımızın 3. Yaşı kutlu olsunn. Madem zaman tüneli yaptıyoruz bir ufak kutlama mesajı da benden gelsin. Benim serüvenim 2017 yılının yazında başladı. Ne yazık ki net değilim senin kadar, yazın sonları da olabilir…
Wattpad hesabıma bir yıl sonra girip ne var ne yok diye bakıyorum. Eğlendirecek bir şeyler arıyorum. Neyse, bir kitaba başlıyorum sonrasında ama bu PTR değil. Şimdilerde Wattpad’de bulunmayan haber akışı özelliği sayesinde karşıma YMS çıkıyor. Her şeyin başı PTR olmasına rağmen bende Yedi Mum. Buraları uzatmatayım.
Bu şekilde başlıyorum, sonrasında Gizem Ablayı ve kalemini çok sevip o satırlardan kopamayınca dolanıyorum öteki çalışmalarında. Hepsine göz gezdiriyorum. Ama asıl PTR’ye başlama zamanım onu ellerime aldığım zaman oluyor. Sanki yeni aldığım bir oyuncakmış gibi gezdiriyorum her yere, hatta okuldaki arkadaşlarımın hepsine okutuyorum. Birkaçı da alıyor sonrasında. Okurken hissettiğim hisler ise hala taze. Heyecanlanıp bölüm bitirdikçe gidip Gizem Abla’ya yazmamı hatırlıyorum. Böyle tatlı bir dostluk kuruyorum onunla. Hala arada çıkarır, Wattpad’in güzel ve heyecanımın yüksek olduğu zamanları yaad ederim. Şimdi yanında Yedinci Mum duruyor. Bu güzel macera daha devam ediyor. Hayallerim çok geniş ve desteğim de sonsuz sana, Gizem Abla. Kaleminden çıkan her şeyi merakla bekliyorum, sevinçle okuyacağım. Yanına öteki kitaplarını dizmek için sabırsızlanıyorum.
PTR sadece bir kitap değil, birçok anı aslında aynı zamanda benim için. Bu yüzden ne kadar başarılı oldu bilmiyorum ama ona ben de bir hediye vermek istedim. Eğer fotoğraf ekleyebilseydim ben de bir okuyucu olarak eklerdim. Neyse, benim kısa hikayem de böyle olsun. İyi ki varsın PTR ve sevimli yazarı. Kalemin, ilhamın bol, önün açık olsun. İnşallah hayallerinin hepsini gerçekleştirebilirsin. 🧡
Ne güzel zamanlarımız oldu, ne güzel anılar biriktirdik. İnşallah diğer maceralarda da birlikte olmaya devam ederiz. 🌼 Çok teşekkür ederim. ❤️