GMT+1 zaman dilimine göre 13 Aralık, 22:17’de yazmaya başlıyorum. İtalya’da bir hostelin dört kişilik küçük odasının ranzasında, yatakta oturuyorum. Albümü ilk kez dinledim. Müzikal bir öfori yaşadıktan sonra cümlelerin parmaklarımın ucunda şekillenmesini seyrediyorum. Birazdan ikinci kez dinleyeceğim ve sonra umuyorum ki yüzüncüsü, binincisi, yüz binincisi…
İki yıldır hayatımda nelerin değiştiğini düşünüyorum. Antroposen 001’i dinlerken o dönem çalıştığım işyerinin merdivenlerinden heyecanla birkaç kez inip çıktığımı ve içimdeki coşkun duygulara rağmen son derece normal davranmaya gayret ettiğimi anımsıyorum. O gün kişisel bilgisayarımı işe getirmiş ve maNga’dan İnsan Çağı’na bir iz adlı yazıyı yazmıştım.
İstifa ettim. Yüksek lisansa başladım. Erasmus’a gittim ve hayatımda ilk kez ülke dışına çıktım, hayatta neyi istediğimi ilk kez tam olarak anladım. 26 yaşındayken… 13 yıldır olduğu gibi hayatımın bu aşamasında da fonda maNga şarkıları var.
Peki Antroposen 002 bana neler hissettirdi?
001’in kapağında grup üyeleri yarısı suya batmış bir oyuncak bebek başının üzerinde, yanlarında çeşitli nesnelerle uzanıp oturmakta ve hepsi gökyüzüne ya da ufka bakıyor, kameraya değil.
002’nin kapağında ise bebek başı çölde. Kurak topraklar çatlamış, hatta köşesinden kırılmış. Grup üyelerinde ise artık eşyalar yok, Ferman’ın elindeki televizyon hariç; kameraya bakıyorlar, yere bakan Yağmur hariç.
Önceki yazıda bebek başını dünyamız olarak yorumlamıştım. Aynı metafor üzerinden gidersek, 002’nin kapağında post-apokaliptik, yani kıyamet sonrasına ait bir sahne olduğunu söyleyebiliriz. Çocuklara sahip çıkılmamış ve böylece dünya yok olmuş. Sular kurumuş. Eşyalar temsil ettikleri medeniyetlerle birlikte yok olmuş. Geride kalan televizyon ise yıkımın kaydı. maNga, bu kaydı göstermek istiyor.
Kıyamet sonrası her şeyin yok olduğu bir dünyada grup üyeleri dinleyicinin gözlerinin içine onları uyandırmak istercesine bakıyor. Hayatta kalan ama unutkanlıkla malul olanlara gerçekleri hatırlatıyor, “İşte böyle yıkıldı,” diyor.
Saat 22.45 ve ben albümü ikinci kez dinlemeye başlıyorum.
ANTROPOSEN
Başka bir insanın zihninin derinlikleriyle etkileşiyormuşum, bir başka boyutta iletişim kuruyormuşum gibi hissettim. Hem dinliyor hem de anlatıyor gibi.
Bu giriş parçasının girişinde 1-2 saniyelik bir melodi var. Bir haber bülteninin ya da programın açılışı gibi. “Sana bir şey anlatacağım, iyi dinle!” diyen bir melodi. Ardından hani filmlerin önemli sahnelerinin arkaplanında bir müzik çalar da sizi odaklar ya… Bas gitarın kuvvetlendirdiği bu müziğin içinden alçalan ve yükselen melodiler, birkaç kelimeyi tekrarlayan yankılı fısıltılar, çocuk sesleri duyuluyor. Bir zamanlar var olan hayatın kalıntıları ya da seslerin hayaletleri gibi.
001’in girişi Holosen’di. Holosen, son 12 bin yıldır yaşadığımız yeni jeolojik çağı ifade eder. Antroposen ise holosen içinde başlattığımız insan çağıdır. İnsan yapımı nesnelerin ağırlığının, dünyadaki tüm diğer canlıların ağırlığını aştığı nokta. Dünyaya ağırlığımızı koyduğumuz nokta. Antroposen de 002’yi başlatan giriş parçası.
Parçanın havası bana ilk albümü de hatırlattı. Hani maNga’nın 19 yıl önce çıkardığı ilk göz ağrısını. Zaten bu albümde o sert tınılara dönülmüş. Gerçi 001’de de sert tınılar vardı fakat bu albüme genel manada hâkim olmuş.
Derken gitarla birlikte giriş bitiyor.
MEZARLAR YÜKSELDİ
Tertemiz bir solo ve “Dünya…” seslenişiyle başlayan şarkı adeta sazı bozulan bir âşığın dilinden serzenişle dünyanın halini anlatıyor. Nakarattaki ifadeler Mevlana’dan Neşet Ertaş’a, Anadolu’nun mayası olan gönül geleneğinin üslubunu hatırlatıyor.
Bilhassa ilk dörtlükte bana çağrışan ilk şey 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremi oldu. Toprağın sallanması yüzünden değil, insanların ihmalkârlıkları yüzünden resmiyette 50 bin 783, hakikatte sayısı bilinmeyen binlerce canımızı yitirdiğimiz gece. Mezarların yükseldiği gece. Allah bir daha yaşatmasın.
“Kapılar açıldı…” ile başlayan dörtlükte de direkt pandemi dönemine gitti kafam. Dünyanın sonuna doğmadıysak da öyle bir korku saldılar ki dünyanın sonuna geldiğimize inandırdılar bizi. Hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını sanmıştık.
Şiirler de şarkı sözleri de zamansız ve mekânsızdır. Dünyanın birçok izdüşümüne uyum sağlayabilir. 100 yıl önce başka bir kıtada yazılan dizeler, bugün burada olan bir olayı anlatabilir. Bu tazecik sözler de kim bilir daha nerelerde, kimlerin duygularına tercüman olacak?
Şarkı boyunca kendini hissettiren bir gitar solosu var ve bayıldım buna.
BEN
İşte burası maNga’nın insan doğasının derinliklerine inmeye başladığı yer.
Şarkı sözü yazarları arasında Aleksandr Skryabin adında bir isim görünüyor. Kim bu Aleksandr Skryabin? Rus besteci ve piyanist diyor arama motoru, 19. yüzyılın sonuyla, 20. yüzyılın başı arasında bir yerlerde yaşamış. Müzikal sembolizm ve sinestezi ile ilgilenmiş ve harmonik tonlara renkler atfetmiş. Yenilikçi ve sıra dışı bir isim. Şöyle demiş:
“Ben sonsuzluğu aydınlatan anım. Ben doğruyum. Ben coşkuyum.”
Aleksandr Skryabin
İnsanın kâinatın çekirdeği olarak tanımlayan öğretiler vardır. Ezoterik yollardan büyük dinlere dek hepsi insanın önemini vurgular. Aynı zamanda insanın son derece hayvani ve hatta şeytani yanları da vardır. Melek, şeytan, hayvan… Hepsi insanda toplanmış. İnsanın içindeki potansiyellerden hangisini ortaya çıkaracağını belirleyen ise öz iradesi.
Yukarıdaki alıntı, insanın bu karmakarışık doğasından ilhamla Ferman’ın kalemiyle zenginleşip maNga’nın müzikal tezgahından geçerek güçlü bir şarkıya dönüşmüş. Hem bir analiz hem de meydan okuma olmuş.
İLK ADIM
Sıkı gitarlar ve deli gibi çalan davullardan sonra bu kısa ve enstrümantal şarkıda dinleniyoruz. Ney, dünyanın kaotik fırtınasından kopararak göğe yükseltiyor. Ney’in sükunetinde nefes alırken son saniyelere doğru uzaktan hafif hafif çanlar duyuluyor. Şimdi yeniden arenaya ineceğiz. Çanlar kimin için çalıyor?
6000 YEARS AGO
Tam da öyle oldu, çanların bildirdiği müzik fırtınası başladı. Gümbür gümbür devam ediyoruz.
Albüm en güçlü ve net mesajını bu şarkıda veriyor. Edgar Allan Poe’nun kelimelerinin misafir olduğu bu şarkıda maNga, modern insanın kibrini yüzüne vuruyor. O kadar teknoloji geliştirdin, kendinle övünmekte de pek mahirsin, peki neden ortalık toz duman?
Bilgeliği yücelten bu şarkı kıyametin ne zaman koptuğunu, 001’in kapağındaki suların nasıl ve ne zaman kuruduğunu son dizesinde bildirerek albümün liriklerini sonlandırıyor. Muhteşem bir final.
“Time was up when the wiseman died 6000 years ago” (Bilge 6000 yıl önce öldüğünde vakit tamam oldu.)
maNga – 6000 Years Ago
Şarkının sonunda ağıt gibi bir klavye sesi duyuluyor, arka planda da alkışlar var. Manidar bir tezat, dünya sona ererken alkışlayan insanlar.
FEZAYA DOĞRU
Uzay gemilerini hazırlayın! 001’in sonunda Mavi Nokta ile gezegeni uzaktan görmüştük. 002’nin sonunda da fezaya çıkıyoruz. 001’de siberpunk hale gelip ruhunu yitiren, 002’de ise kıyamet geçirip post-apokaliptik çağa giren dünyayı şimdilik terk ediyoruz ama korkmayın, o ruh maNga’nın müziğinde daima saklı. Elektrikli bağlama ve synthesizerle, Anadolu Rock esintisi taşıyan bu çıkış şarkısıyla albüm sona eriyor.
GMT+1, 14 Aralık, 00.28’de de bu yazı sona eriyor ve ben albümü tekrar dinlemeye gidiyorum.